Sevgili Okuyucularım! 2007 yılında Anadolu Manşet Gazetesi'nde yazdığım yazılarımı tekrar yayınlamayı sürdüreceğim. O tarihteki yazımda, Türkiye'deki misyoner faaliyetleri kimlerin yaptığını,milletimizin nasıl yavaş yavaş alıştırıldığını, nasıl hedef şaşırtıldığını, Fethullahçılarla AB'nin,Emperyalistlerin nasıl birlikte hareket ettiklerini,Müslüman mahallesinde salyangoz satma cesaretini nasıl gösterdiklerini ironik bir şekilde yazmıştım.
Bu gün görüyoruz ki, bu kesim Müslüman mahallesinde salyangoz satmayı başarmış,Milletin Meclisini bombalayacak güce erişmiştir.
Satırına dahi dokunmadan 2007 tarihli köşe yazımı aynen görüşlerinize sunuyorum:
"Salyangoz satıcılarına dikkat!
Malatya olaylarının, Hıristiyan Misyonerlerine karşı işlendiği kesinleşti. Türkiye Kilise Derneği Başkanı İhsan Özbek, "bize Müslüman mahallesinde salyangoz satmayın diyorlar, biz Müslüman mahallesinde salyangoz satacağız" diyerek meydan okudu.
Müslüman mahallesinde salyangoz satmak deyimi, olmayacak bir iş için fuzuli çaba sarf etmek için kullanılır. Müslüman bir mahalleye, biri salyangoz diğeri de domates satmak üzere iki satıcı girse,her halde salyangoz satıcısı hiç satış yapamaz ve zarar eder. Bu seyyar satıcı zarar edeceğini bildiğinden asla Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya kalkışarak, sermayesini zarara uğratmaz.
Ancaaaak, salyangozun sermayesi başkaları tarafından verilmiş ise ve Müslüman ahaliye yavaş yavaş salyangoz yeme alışkanlığını kazandırmak amaçlanırsa durum değişir. Satıcı gündeliğini alır,hiç salyangoz satmasa bile sermayeden zararı olmadığından, her gün mahalle aralarında salyangoooz diye nara atar durur. Belli bir süre sonra ne olur dersiniz? İnsanlarda bir merak başlar, nedir bu salyangoz diye.Hele hele satıcı, seyyar arabasının üzerinde bir de küçük tüp koyup salyangozun sotesini,yemeğini vs. göstermeye başlar, arkasından da salyangozun hastalıklara, iktidarsızlığa,karı koca kavgasına iyi geldiğine ilişkin birkaç ünlü profesörün tavsiye mektubunu da dağıtmaya başlarsa ne olur sizce? Müslüman mahallesinde yavaş yavaş salyangoz satın alacak müşteriler doğmaya başlar.Öyle bir zaman gelir ki, artık salyangozlar mahalle arasında satılmaz, buna alışan müşteriler, sıraya girerek salyangoz temin etmeye başlar.
Şu anda Türkiye'de salyangoz satıcılığı emekleme aşamasındadır.Ancak çok sayıda işsiz güçsüz insana küçük paralar verilerek mahalle aralarında, hiç satış olmasa da, salyangooooz diye bağırtılmakta, Müslüman halk ile salyangoz arasında duygusal bir bağ kurulmaya çalışılmaktadır.
Bugün, Yeni Şafak Gazetesi'nin başlığını okudum. Malatya olaylarının sorumluluğunu, vatan elden gidiyor, ülke bölünüyor paranoyası içindeki ulusalcılara yüklemiş.Hayret ki ne hayret! Müslüman halka salyangoz yeme alışkanlığı kazandırmaya çalışanları göremiyorlar mı? Yoksa görüyorlar da görmemezlikten mi geliyorlar? Elin Alman'ı gelmiş Malatya'ya postu sermiş, yörenin işsiz güçsüz, parasız pulsuz insanlarına birkaç kuruş da vermiş. Bunları da yanına alarak, Müslüman avına çıkmış. Görevi, Müslümanları Hıristiyanlaştırmak. Türk Devleti seyirci. AB uyum yasaları ile din propagandası yapmak, düşünce özgürlüğü çerçevesinde suç olmaktan çıkartılmış. Polisin eli kolu bağlı. Adamlar Anadolu'yu Hıristiyan yapmak uğruna sürekli çalışıyor. Paketler üzerinde görüyoruz, 90.000, 100.000 adetlik partiler halinde İncil basılmış. Hıristiyan olmayan Malatya cemaatına dağıtılmak üzere. Buna tepki gösteren,kendini yetiştirememiş,ülkeyi kurtardığını sanan birkaç delikanlı, hiç kabul edilemeyecek bir eylemi canice gerçekleştirmiş.Bu süreç böyle devam ederse, çok daha vahim olaylara gebedir ülkemiz. Bu bir etki ve tepki sorunudur.
Şimdi sormak gerek, bu olayın sorumlusu kimdir?
1. Sorumlu DİYALOGCULARDIR. Dinler arasında diyalog olamaz. Dinler, bir önceki dini lağvederek doğmuşlardır. Son din Müslümanlıktır. Son Peygamber Hz.Muhammet'tir. Diyalogda,birbirini tanıyan iki taraf vardır .Bu durum karşısında Müslümanlık ile Hıristiyanlık birbirini kabul mü etmiş oluyor? Böyle olmadığına göre, dinler arası diyalog, Müslümanların Hıristiyanlaştırılmasını amaçlayan bir faaliyettir. Elbette buna tepki duyan bir kesimi de beraberinde getirecektir.
2. Sorumlu MİSYONERLERDİR. Misyonerlik, başka dinlere mensup kişilerin, yapılan propaganda,para yardımı ve bunun gibi yollarda, Hıristiyan yapılması eylemine denilmektedir. Yani her türlü yol denenerek insanlar Hıristiyan yapılmak isteniyor. Buna misilleme olarak, Almanya'daki camiler gösterilmektedir. Halbuki hiç alakası yoktur. Almanya'da yalnızca üç buçuk milyon Türk (Müslüman) yaşamakta olup, açılan camiler (çoğu mescit görünümünde) oradaki Müslümanların ibaret yapmaları içindir. Hiçbir Türk-Müslüman, hiçbir Alman'ı Müslüman yapmak için çaba sarf etmemektedir.Bir ajan titizliği ile ülkemizde misyoner örgütlenmeyi yapan, bu uğurda büyük paralar harcayan yabancı devletlere ve bunların vatandaşlarına AB uyum sürecinde yasal olarak bir işlem yapılamamaktadır.
3.Sorumlu(AB) CİLERDİR. Avrupa Birliği'ne girme mavalı, Türkiye'ye bir düş,bir hayal olarak peri masalı gibi kabul ettirilmiş bir Truva atıdır. Askerin etkisizleştirilmesinden, milli ve ulusal değerlerimizin yıpratılmasına (Gay kubulü, kahvesi açılması dahil olmak üzere) onlarca yıldır askerimizi, polisimizi öldüren terör örgütü ile masaya oturma noktasına getirilmesine kadar her türlü mevzuat düzenlemesi, AB'ye uyum adı altında yapılmıştır. Misyonerlerin serbestçe cirit atabilmesi de, AB yasaları ile mümkün olmuştur.
4. Sorumlu, SOROSPULAR, BORSACILARDIR. Türkiye, bir örümcek ağı gibi, hain güçlerce örülmekte, ülkenin bölünüp parçalanması için, dini, kültürü, etnik yapısı, ekonomisi, sivil toplum örgütleri gibi çok çeşitli cephelerden vurulmaktadır. Bunlardan bir tanesi de Soros paralarının çeşitli projeler adı altında hibe olarak verilmesi, özellikle sivil toplum örgütleri ele geçirilerek, pasifize edilmektedir.Ülkenin geleceği için alınacak ciddi kararlar yerine, alınacak kararlardan,borsanın nasıl etkileneceği üzerinde durulmaktadır.
Malatya'da işlenen, hiç tasvip etmediğimiz bu cinayet, işte bu şartlar altında gerçekleşmiştir. Saydığımız ve daha da sayabileceğimiz unsurlar dikkate alınmadan olaylara teşhis koymak hatalı olur. Şartların bu şekilde devam etmesi, olayların daha da büyümesini kaçınılmaz kılar.
Atatürk'e, Çanakkale'de benim babamı öldürdünüz diye sitem etmek isteyen, İngiliz'e Atatürk'ün verdiği cevabı hatırlayalım. "Babanızın Çanakkale'de ne işi vardı?"
Salyangoz satıcılığı önemli bir meslek haline geliyor. Ancak siz yine de salyangoz satıcılarına dikkat ediniz."