Unutulmuş Tüm Güzellikler…

Ali Sait Öğe

Evet… Unutulmuş tüm güzellikler, hoşgörüler, komşuluk ilişkileri, eş, dost, akraba, yaren ziyaretleri. Bunu bu bayram biraz daha iyi anladım.

Güzel geleneklerimizin bitip gittiğini bayram sonrası şekerliklerde kalan şeker lokumu görünce daha iyi anladım. Eskiden kilolarca şeker lokum bayram süresince yetmezken şimdilerde yarım kilo şeker ile bir bayramı geçiştirir olmuşuz.

Şekerlerin tabaklarda kalması, ziyaretlerin ne kadar azaldığını gösterdi bu bayram bizlere.

Telefonlara gelen mesaj sayısının ne kadar arttığı ziyaretlerin ne kadar azaldığını gösterdi bu bayram bizlere.

Yani kısacası;

Unutulmuş Sıla-i Rahim, kabir, yaşlı, kimsesiz ve hasta ve bayram ziyaretleri.

Unutulmuş, ‘Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir’ Hadis-i Şerifi.

Unutulmuş, zenginin yoksulu, güçlünün zayıfı koruması gerekliliği.

Musalla Kabristanında ki ‘Kimsesizler Mezarlığı’na üç-beş cemaat ile defnedilen garipleri görünce güzel geleneklerimizin yitip gittiğini anladım ve umudum azalmıştı.

Çöplerden ekmek toplayan, pazar yerlerinde hava karardıktan sonra atılan sebze ve meyveleri toplayan anaları, çocukları görünce komşunun ne kadar aç olduğunu görmemezlikten gelmemiz umudumu tamamen bitirdi.

Bırakın komşuyu, en yakınımızın bile derdini sormuyor, neredeyse, ‘Bir şey isteyecek’ diye selam bile vermeyi esirger hale geldik ve karşılaşmak yerine yön değiştirir olduk.

Oysa ki bir zamanlar böylemiydi? Her şey ne kadar iyiydi. Çevremizde dostlarımız vardı. Ya da dost bildiklerimiz. Hiç yalnız kalmıyorduk. Neşe doluydu insanlar, cıvıl cıvıldı çocuklar.

Her sabah “selam veren selam alan” abilerimiz vardı. “Hu komşu nasılsın iyi misin” diyen ablalarımız...“Ben siftah yaptım, yan dükkandan al da o da siftah yapsın” diyen bakkal amcalarımız, “Bir ihtiyacınız var mı’ diye soran hayırseverlerimiz” vardı.

Öyleydi ve biz öyle görmüştük, öyleydi ve biz öyle biliyorduk. Komşunun komşusunun külüne muhtaç olduğunu, düğünün, ölümün “el” ile harmanın ise “yel” ile kalktığını biliyorduk.  Ve dünyayı hep böyle döner sanıyorduk.

Bilemezdik ki yıllar geçince insanların dünyadan daha beter döneceğini, dostlukların bir gün yerini menfaate bırakacağını, insanın insandan bir selamı esirgeyeceğini.

Ama ne yazık ki bugün bunlar oluyor. Geçen her gün, her ay, her yıl bizlerden bir şeyler aldı gitti tanıyamaz olduk bırakın dostumuzu en yakınımızı bile.

Bir zamanlar dostlara, akrabalara, komşulara sonuna kadar açık olan ahşap kapılar bugün “çelik” olmuş, hem de 3 kilitli...

Bir zamanlar bir 'Avlu' içerisinde  dörder beşer odalı takım evlerin yerini tüm aile bireylerinin hep bir arada oturduğu o güzelim cumbalı konakların yerini bu gün,

'Aman evimize fazla gelen giden olmasın' der gibi! Aman anne ve babalarımız 'Yatıya kalmasın' der gibi 'BİR ARTI BİR' dairecikler (!) almış

Akrabayı ziyaret edip hayır duası almak yerine kısa mesajlar ile bayramlaşmak hepimizin alışkanlığı olmuş.

Bu gün herkes geçen bayramın bir muhasebesini yapsın, kaç kişiye gittik, kaç kişi geldi, eskiden bayram sofraları kaç kişilik olurdu, bu bayram sofrasında kaç kişi vardı diye.

Eminim ki bu yazdıklarımın ne kadar gerçek olduğu ortaya çıkacak.

Ama vakit yine de geç değil sadece bayramlarda değil yılın 12 ayı 365 günü bu geleneklerimizi devam ettirmemiz lazım.

Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in söylediği gibi,

Namaz camiden çıkınca,
Hac Mekke'den dönünce,
Ramazan Oruç bitince başlar. 

Dostluklarımız, birlikteliklerimiz, akrabalıklarımız, komşuluklarımız eksilmesin artsın.

Unutulmamak, yalnız bırakılmamak, her zaman hatırlayıp, her zaman hatırlanmak, her zaman sevmek ve sevilmek ve eksikliğimizin  her zaman hissedilmesi umudu ile.

KALIN SAĞLICAKLA...