"Bir zamanlar biz çocuklarımızın geleceğinden endişe ederdik. Şimdi çocuklarımız bizim geleceğimizden endişe ediyorlar"
18-24 Mart tarihleri arasında kutlanan 'Yaşlılar Haftası' yine birbirinden gösterişli, reklam kokan, şatafatlı programlar ile hatırlanacak. Hemen her kurum kendi bünyesi içerisinde yaşlılarımız için bir takım etkinlik düzenleyecek, yemekler verilecek, geziler düzenlenecek, yaşlılarımızın sözde gönülleri alınacak. Ama bir gerçek var ki bu yaşlılarımızın 25 Mart sabahı yine kaderleri ile baş başa bırakılacağı.
Türkiye genelinde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı huzurevlerinde kalan kişi sayısı 13 bin 159, özel huzurevlerinde kalan kişi sayısı 6 bin 659 olmak üzere 20 bin civarında yaşlının huzurevlerinde kaldığı belirlendi.Tabi bu rakamlar resmi rakamlar.
Evi barkı olmayan, belki yaşı gelmediği için huzurevlerine alınmayan, yakınlarının yanında sığıntı gibi yaşamak zorunda kalan ve huzurevlerine girmek için sırada bekleyen on binlerce yaşlımız var.
Ancak benim asıl üzerinde durmak istediğim konu yaşlılarımızın gelecek için korkuları. Huzurevlerinde veya ıssız bir köşede sessiz sedasız ölüp gitmek ve hiçbir yakınının haberi bile olmadan Kimsesizler Mezarlığında toprağa verilmeleri.
Bir ortamda yaşlı bir amcanın söylediği beni öylesine etkiledi ki anlatamam.
"Bir zamanlar bizler anne baba olarak evlatlarımızın geleceklerinden endişe ederdik. Çocuklarımız şimdi küçükken iyi bir sıkıntıları yok. Ancak yaşları ilerledikçe ne olacaklar? Nasıl geçinecekler, ne yiyip içecekler. İş bulacaklar mı, evlerini çoluk çocuklarını geçindirebilecekler mi?' diye endişe ederdik.
Şimdi geldiğimiz noktaya bakıyorum da durum tam tersine dönmüş gibi. Bizim bir zamanlar geleceklerinden endişe ettiğimiz çocuklarımız şimdi bizim geleceklerimizden endişe etmeye başladıklarını göstermeye başladılar.
Nasıl mı? Hani biz çocuklarımız büyüyünce ne yapacaklar? Diyorduk ya!
Şimdi onlar bizim için, 'Acaba yaşlanınca ne yapacaklar, yemeklerini nasıl yiyip içecekler. Elleri ayakları tutmayınca bizim başımıza mı kalacaklar? diye bizim geleceğimizden endişe eder durumuna geldiler.
Bakın bunları kesinlikle ben söylemiyorum yaşlı bir amcanın yüreğinden geçenlere tercüman oldum o kadar!
Bunun için diyorum ki gelin yaşlılarımıza, kimsesizlerimize sahip çıkalım. Onları geleceklerinden endişe eder duruma getirmeyelim. Ve sadece bir haftayı değil yılın her gününün onların günü ilan edelim.
Ziyaretlerini yapalım, gönüllerini alalım. Musalla Mezarlığında bulunan ve Huzurevlerinde iken veya bir köşede kendi başına ölüp giden, sahip çıkanı olmadığı için de buraya defnedilen gariplerimizin kabirlerini ziyaret edelim ve bir Fatiha gönderelim.
Bu arada kimsesizler Mezarlığı için içimde yıllardır ukde olan bir durumu da Büyükşehir Belediye Başkanımız sayın Tahir Akyürek'e bir kez daha sitemli bir şekilde duyurmak istiyorum.
Sayın Akyürek'in göreve yeni geldiği yıllarda bu kabristana hemen her gün bir kimsesiz yaşlının cenazesi defnedilirdi. O tarihte buranın güzelleştirilmesi ve en azından bir taşı dikilmesi için aylarca yalvardık yazılar yazdık ama bizi duymamıştı.
Bende kendi çabalarımla kimsesizlerin kabirleri için, "KİMSESİZE BİR MEZAR TAŞI DA SEN YAPTIR" adı altında bir kampanya başlatmıştım. Hatta bir iş adamımız bizzat aradı ve ne kadar kimsesiz mezarı varsa kaç tane mezar taşı yapılacaksa ben yaptıracağım demişti.
Ama sayın başkanımız buna izin vermedi ve o gün şu sözü vermişti, "Burayı en kısa zamanda güzelleştireceğiz gülleri, çiçekleri dikeceğiz ve defnedilen her kimsesizin adını buraya ahşaptan yapılacak bir kitabeye yazacağız" demişti. Ama neredeeeeee…
Eğer o gün verilen bu söz yerine getirilmiş olsa idi ve o gelenek devam ettirilmiş olsa idi 14 yıl önce öldürülen ancak kimliği tespit edilemediği için kimsesizler mezarlığına defnedilen Ümmü Şimşek'in olay günü 3 yaşında olan kızı 17 yaşındaki Aleyna Gökçe, ile birlikte yüzlerce kişi annesinin, babasının veya bir yakınının mezarını bulabilecek ti.