Ülkemizve dünya genelindeki İslam alemi ve Müslüman kişilerin durumu ve haline bakıp ya da özenip, İslami tercih eden ve daha sonra da Müslüman olan bir gayri Müslim kişinin olduğunu hiç zannetmiyorum! Peki neden? Böyle bir durum, bizlerdeki Müslüman algısı ve yaşantımızdaki sorunun da göstergeleri olarak karşımıza çıkmaktadır! Yoksa Müslüman olmayı ya da Müslümanlığı ticari bir meta haline mi indirgedik! Allah korusun! Siyasi kaygılarımıza mı alet ettik! Ya da makam, mevki, para, güç, iktidar, ihale ve rant için Müslümanlık alır ve satar hale mi geldik?! Allah affetsin! Böyle bir durum, Müslüman kişilerdeki ahlakın çözülme ve çürümeye doğru gitmekte olduğuna da işaret etmektedir! Allah akı, fikir, izan, basiret ve feraset versin! Nasıl olabilir? Müslüman kişilerle ticaret yapmak dahi güven kavramının örselenmesine sebebiyet vermektedir! Tüm kamu kurumlarındaki üst düzey amirinden en aşağıdaki çalışanına kadar herkes çok kallavi Müslüman olduğunu iddia ederken, yaşantımız, çalışma şeklimiz ve davranışlarımıza bunun aksetmediğine de şahit olmaktayız! Neden? Bazı dost sohbetlerimizde, ısrarla ifade etmekte olduğum, günümüz Müslümanları olarak din taciri olduk, yani din alır ve din satar hale geldik, sözlerime alınan ve kırılan dostlarımız da bulunmaktadır! Ya da siyasal İslam’ın bizleri getirdiği son nokta burası mıdır?! Ya d Siyasal İslam'ın bittiği yerde miyiz?! Peki, yanlış olduğunu kim iddia edebilir?! Geçtiğimiz yıllarda Türkiye’de yapılan bir anket ve araştırma da, Dindar olmak, ahlaklı olmayı gerektirir mi, sorusuna verilen cevapların yüzde 70’i hayır gerektirmez, şeklinde olmuştur! Böyle bir soruya yüzde doksan dokuzu Müslüman olduğu iddia edilen bir ülkede, hayır efendim, bir insan, dindar ve Müslüman olduğunu iddia ediyorsa mutlaka ve kesinlikle ahlaklı olmalıdır, şeklinde olması beklenirdi! Oysa günümüz insanı, dindar ahlaklı olmayabilir, diye düşünülmektedir!. Müslüman bireyin en temel ve bariz özelliği güvenilir ve güzel ahlaklı olmasıdır. Ne buyurdunuz?!
İslam, Müslüman ve Mümin olmanın temel şartı, ahlak ve özellikle de güzel ahlak sahibi birey olmaktır! Peki, Ahlak ve güzel ahlak nedir? Ahlâk, insanın kendisi dâhil, varlık ve insanlarla ilişkilerinde nasıl davranması, ya da davranmaması gerektiğini gösteren değer yargıları bütünüdür. Ahlâk, bir toplumda genel olarak uyulması beklenilen kurallar ve yapılması gereken görevlerin tümüdür. Güzel ahlak ise, bireysel ve toplumsal olarak takdir edilen davranışların bütünüdür. Herkes ahlak sahibidir ve ahlaklı olunmaz, sadece “güzel ahlaklı” olunur ve ahlaksız olunmaz “kötü ahlaklı” olunur. İslamiyet de zaten güzel ahlak dinidir. Sonsuz Kudret Sahibi yüce Allah Kutsal Kitabımız Kuranı Kerimde, İman ehlini güzel ahlaklı olmaya davet etmektedir. Onlar ki; bollukta ve darlıkta mallarını Allah yolunda sarf ederler, kızdıkları zaman öfkelerini yener ve insanları affederler. Allah ise iyilik yapanları sever. Ve onlar çirkin bir iş yaptıkları veya nefislerine zulmettikleri zaman, Allah’ı zikredip günahlarının bağışlanmasını isterler. Zaten Allah’tan başka günahları kim bağışlayabilir. Hem onlar işledikleri günahlarında bile bile ısrar etmeyen kimselerdir, buyurmaktadır!
Ahlak ve güzel ahlaklı Müslüman ve iman ehli birey olmanın gayesi, her daim ilâhî kameralarla gözetim altında olduğu idrak ve şuurunu kazanmak ve bireyi de insan-ı kâmil seviyesine ulaştırmaktır!. Bu bakımdan ahlak ve güzel ahlak, din ve imanın ayrılmaz bir parçası, hatta onun ruhu ve özü olarak da ifade edebiliriz. Nitekim âlemlere rahmet olarak gönderilen hidayet rehberi Peygamber Efendimiz (s.a.s); Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim, buyurmaktadır. Güzel Ahlakı tamamlamak için gönderildiğini ifade eden peygamberin ümmeti ne durumdadır?! Yine sevgili Peygamberimiz; Müminlerin iman zaviyesinden en mükemmeli, ahlak bakımından en güzel olanıdır. Kıyamet günü müminin mizanında güzel ahlaktan daha ağır bir haslet yoktur, buyurarak, güzel ahlakın önemini vurgulamıştır. Müslüman, dilinden ve elinden diğer insan ve Müslümanların emin olduğu ve zarar görmediği kimsedir, buyurur.
Sohbetimiz, İslam, Müslüman ve Mümin bireyin özellikleri ve güzel ahlaklı insan nasıl olmalı, Türk demenin dünya insanlığındaki karşılığının da İslam ile eş değer olduğu bir dönemde ve Türk’ün Adalet, Hakkaniyet ve mazlum milletlerin de hamisi olduğu şeklinde devam ederken, Ak Saçlı ve Aksakallı ihtiyar dostum, yaşanmış bir hikâyeyi bizlere ibret ve ders alabilmek noktasından aktardı ve hızla gözlerden kayboldu! Mısır ve Arapların övüncü Muhammed Ali Rişvan başarılarını çok insanın bilmediği Mısırlı bir judo sporcusudur! 1984 yılındaki Los Angeles olimpiyatlarında judoda altın madalyayı hak ettiği halde gümüş madalya kazanmıştır! Peki neden? Şöyle; son maçta Japon rakibiyle karşılaşmış, Japon rakibinin sol ayağındaki ten donlarında yırtılma olmuş ve bu yüzden Sol tarafı çok zayıftır! Müsabaka da Mısırlı judo sporcunun antrenörü ısrarla rakibinin sol bacağına saldırması için bağırıyordur! Fakat Mısırlı sporcu hiç aldırmaz ve böyle bir çabaya da girmez ve yenilir, maçın sonunda da Gümüş madalya kazanır! Bu durumu daha sonra ki bir röportajda soran gazetecilere; Benim dinim yaralıya vurmayı yasaklar! Eğer o durumdayken sol bacağına yüklenseydim sakat kalabilirdi ve madalya için bunu ona yapamazdım, diyor! Onun bu tavrı ayakta alkışlanmış ve UNESCO tarafından dünyanın en güzel ahlak sahibi sporcusu ödülüne layık görülmüştür! Daha sonra Japon’lar Mısırlı sporcuyu bir kral gibi ülkelerinde karşılamış ve ağırlamışlar! İstatistiklere göre Mısırlı sporcunun bu tavrından etkilenip ve İslami inceleyip, dünyada elli binden fazla kişi Müslüman olmuştur! Hatta bunlardan biri Japon Riko Hanım ona âşık olmuş, evlenmiş ve halen İskenderiye’de yaşamaktadır! Ne diyorsunuz?! Bizim Müslümanlığımıza,yaşantımıza, sözlerimize ve yapmakta olduğumuz tüm işlerimize özenen ve imrenen var mıdır, yok mudur?! İslam'ı tercih etmesine mi ya da nefret etmesine mi sebebiyet vermekteyiz?! Hangisi?!.