Dost meclislerindeki sohbetler biraz ilerleyince ne olacak bu Konya’nın hali! Veya ne olacak bu Konyalının hali pür melali! Bu şehirden adam olmaz! Bu şehrin insanları neden bu haldedir! Bu şehrin insanları İslam ve Müslümanlık kisvesi altında neden her şeyi yapıyor! Birey olarak neden biraz samimi ve içten olamıyoruz?! Neye güveniyoruz? Yoksa kurtuluş vesikası olarak izin belgemiz mi vardır?! Olabilir mi böyle bir şey?! Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah, Müslüman olduk deyince hemen kurtuluvereceğiniz mi sanıyorsunuz, buyurmasına rağmen, öyle mi?! Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah, daha yeni Müslüman olduk dediniz, İman daha kalbinize ve gönlünüze tam olarak yerleşmeden, ne oluyor ve kim oluyorsunuz, ikaz ve uyarılara rağmen, öyle mi?! Acaba Din, İslam, Müslüman ve Mümin algımızda bir sorun mu vardır! İslam ve Müslümanlığı sadece şekil ve gösterişe indirgediğimiz için olabilir mi? Ya da İslam ve Müslümanlık sadece şekil ve gösterişten mi ibarettir? Tabii ki hayır! Ya da İslami eğitimi üstünkörü mü veriyoruz! Bir yerde eksiklerimiz ve hatalarımız bulunmaktadır! Fakat nerede ve nasıl, bilemiyorum!
İnsani ilişkilerde muhafazakar kimlik sergileyen şehirlerde sürekli sorun yaşıyoruz! Neden? İki kişi sohbet ederken çok güzel, fakat biri sohbet meclisinden ayrılınca arkasından çekiştirmeler ve olmayacak ifadeleri kullanmaya başlıyoruz! Neden? Makam, mevki, para, güç, iktidar ve kadın işe girince hemen değişiveriyoruz! Yani dünyalıklar Müslüman'ı bozdu mu?! Ya da dünyalık nimetler Müslüman kişiyi değiştirmeli ve dönüştürmeli midir?! Mümin birey böyle mi olmalıdır?! Neden? Yoksa öbür âlem inancımız ve algımızda bir sorun ve sıkıntı mı vardır? Müslüman olmak günah işleme özgürlüğü mü vermektedir? Anlamıyorum! Olabilir mi böyle bir şey?! Tabii ki olmaz! Ya da günah işledikten sonra, tövbe eder, kurtuluruz şeklinde mi düşünüyoruz?! Kırılan bir cam bardak tamir edildikten sonra da aynı eskisi gibi kırılmamış ve sağlam hükümde midir? Olabilir mi?! Biraz samimiyet! Biraz dürüstlük! Biraz insaniyet! Çok mu zor! Aslında çok da zor değil! Fakat birey olarak kendi içimizde şahsiyet sahibi ve özgüvenli, dürüst ve samimi olamadığımız için insani ilişkiler ve iletişimi oldukça da zorlaştırıyoruz! Neden?
Sohbet bu şekilde uzayıp giderken Ak Saçlı ve Ak Sakallı ihtiyar dostum içeriye girdi ve sohbete hemen dâhil oluverdi! Sekiz yüz yıl önce bu şehre çok uzak diyarlardan, Hz. Mevlana, Hz. Şems, Yunus ve Muhittin-i Arabî neden gelmiştir? Dönemin sultanı tarafından hem de sarayın içinde konaklamak kayıt ve şartı ile, özel olarak neden davet edilmiştir? Yoksa bulundukları beldelerde çok sıkıntı ve sorun yaşadıkları için ahir ömürlerinde dünyalık olarak birazcık rahat etsinler diye mi davet edilmişlerdir? Neden olmasın?! Ya da insani, İslami ve Türk İslam kültürü değerlerinin tüm Anadolu'da yerleşmesi, yeşermesi ve kök salması için Sultan tarafından özel olarak seçilmiş bir görev için mi getirilmişlerdir? Tabii ki çok özel ve kutlu bir görev için gelmişlerdir! Belde-i muhayyere olan bu topraklarda, insani ve İslami sorunlar, özellikle de tolumda meydana gelen ve yayılmaya başlamış olan, toplumları da birbirine bağlayan ve yapıştırıcı bir kuvvet konumundaki GÜVEN müessesini yeniden tesis etmek için gelmişlerdir! Güven müessesesi olmadan sağlıklı bir toplumu nasıl inşa edebileceksiniz?! Elbette ki bunu da İslami an be an yaşamak suretiyle göstermişlerdir! Hz. Peygamber efendimizin canlı ve yaşayan bir Kuran olarak uyguladığı ve tüm insanlara da örnek olarak gösterdiği gibi! Başarılı olabilmişler midir? Tabii ki başarılı olmuş ve dünya imparatorluğunu da kuracak ve altı yüz yıl dünya hâkimiyetini sürdürecek olan Osmanlı İmparatorluğu ve sonrasındaki Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temellerini ve nüveleri de bu dönemlerde atılmış ve perçinlenmiştir! Tabii ki idrak edebilene! Tabii ki görmek ve anlamak isteyen akıl, göz ve gönüllere!
Dost meclisindeki sohbetimiz aynı minval üzere, yani bu şehirden adam olmaz, bu şehrin insanlarından hiçbir şey olmaz, şeklinde devam ederken, bir ara kaybolan Ak Saçlı ve Ak Sakallı ihtiyar dostum içeri girdi ve veciz ifadelerinden bir kaçını daha söyledi ve hızlı bir şekilde gözlerden kayboldu! Ak Saçlı ihtiyar dostum, sekiz yüz yıl önce, bu şehrin her bir sokağında medreseler ve eğitim kurumları, uzay ve astronomi eğitimi veren en az dört adet üniversite ve akademisinin olduğu beldeye bugün için bir bakar mısınız? Bu şehir sekiz yüz yıldır neden bir Şems, bir Yunus ve bir Mevlana yetiştiremedi? Ya da yetişmekte olan bu nitelikteki değerlerini neden öğütmeye ve harcamaya çalışır? Öğütmek ve harcamak için her yolu deneyen kim veya kimlerdir? Kimin adamları ve nereye, kime ve neden hizmet etmekte ve çalışmaktalar? Dertleri nedir? Hedefleri ve planları nedir? Daha önceki yazılarımızda vurguladığımız gibi, beyler, bir Rum diyarında yaşamakta olduğumuzu yeniden ve bir kez daha hatırlatmak isterim!