Birey tüm hayatı boyunca, işlemiş olduğu fiiller, yasal ve meşru çerçevede olmak zorundadır! Bireyin yasal çerçevenin dışında işlemiş olduğu herhangi bir fiilden kaynaklı, hukuk ve adaletin karşısında kendisini bulacaktır! Birey toplumda saygın ve itibarlı olmak istediği durumlarda ise hem yasalara uygun davranmalı, hem de toplum tarafından genel kabul görmüş kadim değerlere uygun hareket etmelidir! Aksi halde kişinin varlığı toplum tarafından kabul edilse de, her daim şüpheli ya da zan altında kalacaktır! Şimdi ne demek istiyorsun dediğinizi de duyar gibiyim! Kabaca şu şekilde ifade etmeye çalışalım! Bir kurumda ya da işyerinde çalışan kişi, çalışması ve emeklerinin karşılığı olarak bir ücret almaktadır!
Ya da, bir iş insanı, yaptığı işi belli ve bunun karşılığında da devlete vermiş olduğu vergi çerçevesinde kazancı, az veya çok tahmin edilmektedir! Dedesi veya babası padişah değilse ve onlardan da yüklü bir miras kalmadığına göre! Kişinin gelir dengesi, üzerinde ki mal, mülk, tapu ve yaşantısına baktığımızda, böyle bir gelir ile böyle bir yaşantının imkânsız olduğu toplum tarafından iddia edilmektedir! Peki, bu nasıl olmaktadır? İşte burada, kişinin yaşantısı ve çalıştığı kurumdaki fiillerinin yasal ve meşru çerçevede ya da yasal ve helal olduğu tartışma konusu olmaktadır!
Böyle bir durum tabii ki belli bir noktadan sonra, bu fiili işleyenler, böyle bir yaşantıya özenen ve onlara teşne olan tipler tarafından kanıksanacaktır! Sonuç olarak, toplumun dinamikleri ve kadim değerlere zarar verecektir! Tabii ki toplumdaki sosyal barış ve sosyal adalet örselenmeye başlayacaktır! Hazreti Peygamber efendimiz (sav); Bir sürüye salınan iki aç kurdun sürüye verdiği zarar, kişinin mal, makam, mevki ve itibar hırsıyla dine ve tüm kadim değerlere verdiği zarardan daha fazla değil, buyurmaktadır! Kişi; mal, mevki ve makamını korumak için sürüye dalan bir aç kurt gibi etrafında kim varsa parçalamakta, tüm yasal ve helal çerçevedeki değerleri yok saymaktadır!
Mezkûr açıklamalar çerçevesinde, kişin yaşantısı ve tüm fiillerinin yasal veya meşru mu ya da yasal ve helal çerçevede mi olduğu kamuoyu tarafından tartışma konusu olacaktır! Peki, kişinin, yasal ve meşru ya da yasal ve helal çerçevede olması ne demektir?
Yasallık İlkesi; Suç ve cezaların kanuniliği ilkesidir! Birey hak ve özgürlüklerin korunmasının güvencesini teşkil etmektedir! Bu ilke sayesinde suç ve suçlar karşısında uygulanacak yaptırımlar önceden belirlenerek kişi hürriyetlerinin sınırları çizilmekte, söz konusu yasal sınırların içinde kalan davranışlar serbest kalmaktadır! Kişi, kendi fiillerine egemen olabilmek iktidarına sahip olduğundan hareketlerini düzenlemek imkânı bulmakta ve yasadışı işlemiş olduğu fiilden dolayı kusurlu saymak mümkün olmaktadır! Meşruiyet ilkesi; meşru kelimesi terim anlamıyla, çoğunluk tarafından onaylanan, yasanın, dinin ve kamu vicdanının doğru bulduğu eylem, tavır ve norm anlamına gelmektedir! Meşruiyet, düşünce veya eylemin bir ana ilke veya ana sebepten hareket ederek haklılığını ispat etme arayışıdır! Bir başka ifade ile meşruiyet kavramı bir kurum veya kuralın kendinin üstünde bulunan hukuksal ya da etik bir norma uygun olmasını ifade etmektedir!
Yazar Alev Alatlı, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve devlet erkânının hazır bulunduğu, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen, 2014 Yılı Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri töreninde, “ yasallık ve helallik “ konusundaki yapmış konuşması, kamuoyunda büyük yankı uyandırmıştır! Konuşma, yasallıkla helalliğin aynı manaya gelmediği, bu iki kavramın günümüzde bir bir- leriyle örtüşmediği iddiası üzerine odaklanmaktadır! Vatandaşlar için önemli mesajlar vermekle beraber, özellikle devlet yönetiminde görev alanlar için de adeta bir manifesto niteliğindedir! Devlet yönetiminde görevli memur ve bürokratlar, tüm işlemlerini yaparken, hem yasalara uymak ve hem de meşru - helal çerçevede kalmak zorundadır! Yazar Alev Alatlı’nın konuşmasını kabaca incelediğimizde yasal ve meşruluk hakkında şunları ifade etmektedir! Asıl olan helalleşmek olmalıdır! Helalleşmek mahkemede dava kazanmaktan daha üstün olmalıdır! Çünkü her yasal hak, helal değildir ve olamaz! Keza iflas eden kardeşinizin haraç mezat satışa çıkarılan evini satın almanız, yasal hakkınız olabilir ama helal değildir! İmar ruhsatı olan bir müteahhit şehrin ufkuna tecavüz ederken yasal olarak suçsuzdur ama yaptığı iş helal değildir! Yeni ve çok daha ucuz bir enerji türünün pazara girmesini önlemek üzere üretim haklarını satın alan ve dümen altı eden bir petrol şirketi yasal olarak suçsuzdur! Ama yaptığı iş helal değildir! Keza raf ömrünü uzatmak için ekmeğin içine kanserojen madde koyan fırıncı yaptığı formülü ambalajın üzerine koyduğu için yasaldır, dolayısıyla suçsuzdur ama yaptığı iş helal değildir! Kadim değerlerle rabıtası zedelenen özgürlüklerin şerden yana bükülmesini önlemenin yollarını bulmak zorundayız! Yasaların tanıdığı haklardan insanlık veya Allah adına feragat etmenin garip-senmediği bir yeni düzen getirmek zorundayız! Tarihin bize öğrettiği bir sev var; İster en mükemmel yönetim sistemini, ister ekonomik kalkınmayı gerçekleştirmiş olsun; Bir medeniyetin sevgi ve nefis terbiyesi dumura uğramış, manevi enerjisi tükenmişse; o medeniyeti ne Birleşmiş Milletler Tüzüğü, ne Helsinki Beyannamesi, ne AİHM Mevzuatı ve ne de en üstün silahlar kurtarabilir!