Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük’te “kır” kelimesini; şehir ve kasabaların dışında kalan, çoğu boş ve geniş yer; dağ bayır, sahra diye tanımlamış. Çocuk zihnim kırı nasıl kodlamışsa bendeki çağrışımı yoksulluk, çaresizlik, verimsiz topraklar, toprak damlı evler ve toz içindeki köylerdir. Çocukluğumun flu kelimeleri arasındadır.
Kır kelimesine yüklediğim bu anlam yüzünden olmalı, Kırşehir’in ad olarak verilmesini pek basit ve lüzumsuz görürdüm. Böyle bir şehir adı mı olur diye içten içe kızardım. Oysa bu adın özbeöz Türkçe olduğunu ileriki yaşlarımda öğrenecek, Kırşehir ismini pek sevimli bulacaktım.
Önceleri “Aquae Saravenas” ve “Macissus”, sonraları Bizans İmparatoru Büyük Jüstinyen devrinde yeniden kurulduğu için “Justinianopolis” diye anılan, uçsuz bucaksız kırın ortasında yükselen bu yerleşime atalarımız "Kır şehri" adını vermişler. Selçuklular döneminde konulan “Kır şehri” zamanla halk dilinde "Kırşehir" olmuş. Kadere bakın ki, şehrin plakası da Kırk. Kır ve kırk. Tesadüfün böylesi milyonda bir olur.
Vali Yardımcısı Alper Balcı’nın daveti üzerine bir gazeteci arkadaşımla birlikte gittiğim Kırşehir’de sonbaharın en güzel hafta sonlarından birini yaşadım. Gezip görmeyenler için belirtmek gerekirse: Kırşehir, Orta Anadolu’nun kır çiçeği olmuş. Emeği geçenleri alınlarından öpmek gerek.
Türkiye’de son 15 yılda gelişip güzelleşen, kültürel ve tarihi mirasına sahip çıkan bir şehir görmek isterseniz, Kırşehir’i öneririm. Ahi Evran, Aşık Paşa, Muharrem Ertaş ve Bozkırın Tezenesi Neşet Ertaş’ı kalplerinde ve şehrin her noktasında yaşatıyorlar. Şehir merkezi bir güzelleşmiş, bir güzelleşmiş sormayın.
Ahilik Müzesi bir harika olmuş. Ahilik Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara’da yaşıyorum ve bu müzenin açıldığını duymadım. Ahi Evran Veli heykelinin yer aldığı meydan düzenlenmiş, Ahi Evran Külliyesi yeniden hayat bulmuş. Cami ve türbe çok temiz, bakımlı. Bir yanı hareket bir yanı ruhaniyet. Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için yaşayın sözünün cisimlenmiş mekânı. Abdallar diyarı, erenler diyarı, yüce gönüllü insanların yerleşiminde, bir elmas parçası.
Ahi Evran Külliyesi içindeki Zanaatkarlar Çarşısı'nda birçok meslek grubundan esnaf iş yeri açmış. Çarşının sıcaklığını özlemişim. AVM’lerin yok edemediği bir güzellikle karşılaşınca çok sevindim. Nostalji kokan bir antikacıda kahve içtik, Türkmen yağlığı kuşandık, pekmez tattık.
Kırın ortasındaki şehrin akciğeri olarak bir park yapılmış ki, sadeliğin, sessizliğin ve huzurun beşiği olarak değerlendirdim. Su fakiri şehrin kent parkı, peyzaj tasarımının en güzel örneklerinden. Dünyanın en büyük bağlaması Kent Park’ta. Çekiç Ali’nin anısına yapılmış.
Kırşehir Kent Parkı içerisinde yok yok: Renk cümbüşü, çim kokusu, kuş sesleri, su şırıltısı. Stresten arınmak için ikinci seçenek olmuş Kent Park. Diğer seçenek kaplıcalar. Termal suyun tadına varan bir daha o zevkten kopamaz.
Kırşehir termal cenneti olma yolunda çok mesafe katetmiş. Kent Ormanına bitişik bir termal otelde konakladık. Otel sahibinin şehre bir armağanı, daha önce yazdığım “Neşet Ertaş Bahçası” adlı açık hava müzesi olmuş.
Kırşehir’in gün batımı bozkırın gün batımıdır. Güneş alev alev yanar, bütün kızıllığını ortaya koyar ve bulutları kana buladıktan sonra gözden kaybolur.
Kırşehir’in bir başka hazinesi de, yeni yeni kıymeti anlaşılan ve güzelliği görünür hale gelen Kaman yakınlarındaki kazılar ve Japon bahçesidir. Ömürlerini bu kazıya adayan Japon arkeolog Omura ailesinin bir gün belgesel olarak bilim dünyasına takdim edileceğine inanıyorum. Anadolu’nun kalbinde bir Japon bahçesi yeşermiş. Akıl alacak şey mi? Japonya nire, Kırşehir nire? Ceviziyle ünlü Kaman’da sakura ve başka tür çeşit çeşit Japon ağacı var.
Kırşehir’de tanıştığımız herkes şehrine sevdalı. Kırşehir’i altın kent olarak adlandıranlarla tanıştım. Aidiyet duygusu duyguların en güzeli. Vefa, doğduğun topraklara sevgiyle yeşerir. Kırşehirliler vefalı olmalı. Ahi Evran’a, Aşık Paşa’ya, Muharrem Ertaş’a, Neşet Ertaş’a, Ahiliğe, Bacıyân ı Rum’a, türkülere, Abdallara sahip çıkmış bir şehrin ilk sıfatı vefa olmalı.
Vali Yardımcısı Alper Balcı, tam bir Kırşehir aşığı. “Bu şehir yaşanılacak şehir. Emekliliğimde yerleşebileceğim şehirlerden. Halkını tanısanız hayranlığınız daha da artar” dedi. Sayın Balcı şehir merkezini adım adım gezdirdi. Şehir sevdalılarıyla tanıştırdı. Kırşehir yemeklerinden tattırdı, Neşet Ertaş türküleri dinletti.
Kırşehir’in yemeklerini, anlatamadığım diğer güzelliklerini bir başka yazıya sakladım. Alper Balcı’ya gösterilen hürmet ve saygıya ise gıpta ettim. Böyle yöneticilere öyle ihtiyacımız var ki. Kırşehir’i anlata anlata bitiremedi. Daha çok yer gezdirmek istedi, zaman elvermedi.
Atın atın, eskimiş algılarınızı bir kenara fırlatın. Sosyal medyada taşrayı hafife alan soytarılara kulak asmayın. Ankara-Niğde Otoyolu ile Kırşehir Ankara’ya 1,5 saat. Kırşehir, Anadolu’nun kır çiçeği olmuş. Yapaylıktan uzak. Çorak topraklarda bir vaha. Görmeyi daha fazla geciktirmeyin. Bu günler tam zamanı.
Kırşehir’e emek verenlere bin teşekkür, Kırşehir’e kırk kere maşallah. Kırşehir, yolu düşenin kırkı çıkmadan bir daha görmesi gereken şehirmiş.