Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Konya Milletvekili Konur Alp Koçak, TBMM’de açıklamalarda bulundu.
MHP Konya Milletvekili Koçak’ın açıklamaları şöyle:
“Gündemdeki uluslararası anlaşmaları hangi ülkelerle imza ettiğimize bakacak olursanız ülkemizin karşılıklı fayda esasına dayalı insani dış politikasından Afrika ülkelerinin de istifade ettiği derhâl anlaşılacaktır. Sierra Leone, Senegal ve Nijerya gibi Batı Afrika’da yer alan ülkelerle çifte vergilendirmenin önlenmesine dair anlaşmaların imzalanmış olması, yirmi beş yıl önce Afrika’ya açılım stratejisini hayata geçiren Türkiye'nin bölgedeki ikili ilişkilerini hâlen geliştirmekte olduğunun somut bir göstergesi olmuştur. Nitekim, Afrika kıtasındaki 54 ülkenin 44’ünde diplomatik temsilcilik açmış olan Türkiye'nin hâlihazırda 48 Afrika ülkesiyle ticari ve ekonomik iş birliği anlaşması, 32 ülkeyle de yatırımların karşılıklı teşviki ve korunması anlaşması bulunmaktadır. Zira, Türkiye Afrika kıtasında kalkınmanın ve refah artışının temin edilmesine büyük önem atfetmekte ve bu çerçevede, bölge ülkeleriyle “kazan-kazan” anlayışı temelinde ve insani değerleri göz ardı etmeyen bir dış politika izlemektedir.
Türkiye'nin Afrika’nın sosyal ve ekonomik açıdan kalkınması ve refah seviyesinin artırılması hedefine yönelik attığı birçok adım neticesinde, Afrika kıtasıyla 2003 yılında yaklaşık 5 milyar dolar olan ticaret hacmimiz günümüz itibarıyla 40 milyar doları aşmış yani son yirmi yılda 8 katına çıkmıştır. Ticaret hacmindeki bu olumlu sürecin önümüzdeki yıllarda da devam etmesi ve Türkiye'nin Afrika’yla ticaretinin kısa vadede 50 milyar dolara ulaşması beklenmektedir. Birçok Batı ülkesi açısından sömürülecek topraklar olarak görülen Afrika kıtası Türkiye açısından dostluğumuzu, kardeşliğimizi ve iş birliğimizi bekleyen mazlum insanların, mazlum milletlerin yaşadığı kıymetli ve kadim bir coğrafyadır. Türkiye, kendi ekonomik çıkarlarını değil, Afrika’nın topyekûn kalkınmasını önceleyen dış politikasıyla bölgenin doğal kaynaklarına göz dikmiş diğer ülkelerden bariz bir şekilde ayrışmaktadır.
Türkiye'nin bölgede uzun yıllardır yürüttüğü insani dış politika, Batı Afrika’da son yıllarda iyice belirginleşen sömürgecilik ve emperyalizm karşıtı tutumda önemli bir paya sahiptir. Yüzyıllardır bölgeyi sömüren Batı ülkelerine yönelik muhalif sesler giderek yükselirken Türkiye'nin bölgedeki etkisinin ve itibarının artıyor olduğu da inkâr edilemez bir gerçektir. Fransa gibi geçmişten beri bölgede aktif olan sömürgeci ülkeler ile Çin, Hindistan ve Rusya gibi bölge için nispeten yeni sayılabilecek diğer aktörler Afrika’nın değerli madenlerini ele geçirmek için birbiriyle savaşadursun Türkiye açlık, kıtlık ve salgın hastalıklar gibi insani sorunları çözmek amacıyla halisane çaba sarf etmektedir. Bazı bölge ülkelerinin her geçen gün itibar kaybeden Fransa’yla geçmiş yıllarda imzalamış oldukları anlaşmaları bir bir feshettiği bu dönemde, Türkiye'nin Afrika ülkeleriyle yeni anlaşmaları hayata geçiriyor olması hem Türkiye için hem de Afrika için önemli bir kazanım olarak değerlendirilmelidir. Türkiye sadece Afrika Kıtası’nda değil, dünyanın her noktasında görünürlüğünü artırmaktadır.
Bilhassa Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin işler hâle gelmesinin ardından Türkiye, diplomasi alanında takdire şayan gelişmelere imza atmıştır. Kriz yaratan, istikrar ve barış ortamını bozan bir ülke durumuna hiçbir zaman düşmemiş olan Türkiye, dünya siyasetinde sözü dinlenen, dostluğu aranan ve dostluğuna güvenilen bir ülke hâline gelmiştir. Küresel sistemin sınandığı, uluslararası düzenin istikrar bulamadığı, uluslararası ilişkilerde tek taraflı yaptırımlara daha sık başvurulduğu kaotik bir dönemde uluslararası iş birliği ve dayanışmanın önemi giderek artmaktadır. Bu çerçevede, Türkiye'nin benimsediği yapıcı ve uzlaştırıcı dış politika anlayışı, küresel barış ve dünya huzuru için büyük bir fırsat olarak görülmelidir. Gururla söylemek gerekir ki Türkiye yürüttüğü insani diplomasiyle dünyaya örnek teşkil eden müstesna bir ülke olmuştur. Millî gelirine oranla yaptığı insani yardımlar bakımından dünya sıralamasında en başta gelen Türkiye uluslararası ihtilafların çözümü için ara buluculuk yapmak ve uluslararası barış ve istikrara katkı sunmak gibi kritik roller üstlenmekten de hiçbir zaman geri durmamıştır.
Örneğin, Rusya ile Ukrayna arasında barışın sağlanabilmesi için olağanüstü bir çaba gösteren Türkiye, Tahıl Koridoru Anlaşması’yla küresel gıda krizinin önlemesine büyük bir katkı sağlamıştır. Savaş başlamadan önce diplomatik girişimler sergileyen, savaş başladıktan sonra da bir an evvel barışla neticelenmesi için girişimlerini devam ettiren Türkiye savaşan tarafları bir araya getirmedeki diplomatik başarısı sebebiyle tüm dünyanın takdirini kazanmıştır.
Türkiye etkin ve proaktif dış politikası sayesinde partimizin büyük önem atfettiği Türk dünyasının birlik ve dirliğine yönelik de büyük başarılara imza atabilmiştir. Türk Devletleri Teşkilatının kurulması ve ardından Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin gözlemci üye olarak Teşkilata kabul edilmesi, otuz yıldır illegal işgal altında tutulan Karabağ’ın asli sahibi olan Azerbaycan Türklüğünün mutlak egemenliği altına geçmesi ve Zengezur Koridoru’nun yakın bir zamanda açılacak olmasıyla Avrasya'nın kalbinde yükselen Türk kuşağı daha da belirgin hâle gelmiştir. Ne mutlu ki Türkiye öncülüğünde hareket eden Türk Devletleri Teşkilatı, küresel dengeleri değiştirme kapasitesine sahip yeni bir güç merkezi olarak belirginleşmektedir. Türk devletleri arasındaki bağların güçlendirilmesi, ikili ve çok taraflı diyalog ve ilişkilerin derinleştirilmesi bizler için vazgeçilmez önemdedir. Türk Devletleri Teşkilatının kurulmasını müteakip kabul edilen Türk Dünyası 2040 Vizyonu Türk devletlerinin çok önemli alanlarda iş birliği yapabileceğini ortaya koymuştur. Ortak çıkarlar, iş birliği ve karşılıklı saygı çerçevesinde gelişen ikili ve çok taraflı ilişkilerimiz Türk devletlerini birbirine yakınlaştırmakla kalmayacak, bölgesel ve küresel barışa da katkı sağlayacaktır.
Türkiye, dünyanın daha adil, huzurlu ve güvenli bir yer olması için gayret sarf ederken bazı ülkelerin temelsiz ön yargılar ve ucuz iç siyaset hesapları sebebiyle Türkiye'ye karşı hasmane davranışlar sergilediği de dikkatimizden kaçmamaktadır. Örneğin NATO üyeliği hayali kuran İsveç'in Türkiye'ye verdiği sözleri tutmak yerine PKK ve FETÖ gibi terör örgütlerinin sözcülüğüne soyunması ve mukaddes kitabımız Kur'an-ı Kerim'e saldırmak isteyen ırkçılara yol vermesi ya da Rumların Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin ve Kıbrıs Türklüğünün hak ve hukukunu hiçe sayarak Mavi Vatan’ımıza göz dikmesi ya da Avrupa Birliğinin ve ABD'nin Türk ve Türkiye düşmanlarının aklıyla hareket ederek ülkemize yönelik yaptırım kararı alması gibi gelişmeler unutulmayacak ve unutulmaması gereken büyük hatalar olarak tarihte yerini almıştır.
Türkiye'nin, büyük güçlerin piyonu olmayıp her gün daha da güçlenen bir bölgesel aktör olduğu ve 2053’e gelindiğinde küresel bir güç hâline gelme potansiyeli taşıdığı görmezden gelinmemelidir. Türkiye, artık uluslararası düzende kendisine müsaade edildiği kadar ve kendisi için uygun görüldüğü şekilde davranan edilgen bir ülke değil kendisine karşı tertiplenen oyunları bozabilen, kural koyabilen, uluslararası ilişkileri kendi menfaatleri doğrultusunda yönlendirebilen güçlü bir ülkedir. Türkiye'nin terörle mücadele ve uluslararası iş birliği temelinde belirlediği Ankara kriterlerini dikkate alıp ülkemize yönelik dostane ilişkiler belirleyen ülkeler bu rasyonel tutumları sebebiyle ikili ilişkilerimizden mutlaka kârlı ve kazançlı çıkacaktır.
Türkiye'nin ve aziz Türk milletinin haklarını gasbetmeye çalışanların ise eninde sonunda hüsrana uğrayacağı kısa bir süre önce Karabağ’da bir kez daha tescil ve ilan edilmiştir. Bu vesileyle Azerbaycan’ı Karabağ’da yürütülen anti terör operasyonundaki üstün başarısı sebebiyle tebrik ediyor, söz konusu operasyonlarda şehit düşen kahramanlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum.
Son olarak, gündemdeki uluslararası anlaşmaların ülkemiz ve muhatabımız olan Afrika ülkeleriyle olan aramızdaki ilişkilere yeni bir ivme kazandırmasını temenni ediyorum.”