Şule Yüksel Şenler, 29 Mayıs 1938’de Kayseri’de doğmuş ve Türkiye’nin yakın tarihinde muhafazakâr kadın kimliğinin oluşumunda önemli rol oynamış bir yazar, gazeteci ve aktivisttir. Özellikle 1960'lı ve 70'li yıllarda başörtüsünün hem bireysel inanç hem de toplumsal bir direniş biçimi olarak savunulmasında öncü isimlerden biri olmuştur. Kendisi, tesettürü yalnızca kişisel bir ibadet değil, aynı zamanda İslami kimliğin ve kadının kamusal alandaki varlığının da bir göstergesi olarak yorumlamıştır.
Şule Yüksel Şenler’in geliştirdiği başörtüsü tarzı “türban”, Türkiye siyasetinde simgesel bir rol üstlendi. Türban, sadece bir giyim tercihi değil; aynı zamanda ideolojik ve siyasi bir kimliğin ifadesi olarak öne çıktı. Dönemin geleneksel Anadolu usulü başörtüsü modellerinden farklı olarak, Şenler’in önerdiği tarz; daha düzenli, modernize edilmiş ve kamusal alanda kullanılmaya uygun bir örtünme biçimi olarak geniş bir kesim tarafından benimsendi.
Siyasal Bir Sembol Haline Gelmesi

1970’li yıllarda bu yeni örtünme biçimi, hızla yaygınlaştı ve Türkiye’deki muhafazakâr genç kadınlar arasında bir aidiyet göstergesine dönüştü. Türban, sadece bir inanç ifadesi değil, aynı zamanda laik devlet politikalarına karşı pasif bir direnişin sembolü haline geldi. Kadınların üniversitelerde, kamusal alanlarda ve devlet dairelerinde bu örtünme tarzıyla bulunmak istemeleri, doğrudan sistemle karşı karşıya gelmelerine neden oldu. Türban böylece kişisel ibadetten çıkarak, siyasi bir mücadele aracı haline geldi.
Başörtüsünün siyasal bir sembol haline gelmesi, özellikle 1980 sonrası Refah Partisi ve 2000’li yıllarda Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) ile daha da belirginleşti. Bu süreçte başörtüsü yasağına karşı verilen mücadelede, Şenler’in öncülük ettiği bu türban tarzı, İslamcı kimliğin bir nişanı olarak kabul edildi. Kadınların kamusal görünürlüğü üzerinden yürütülen bu mücadele, laik-muhafazakâr çatışmasının en belirgin faktörü oldu.
Şule Yüksel Şenler hiçbir zaman doğrudan bir siyasi görevde bulunmamış olsa da, fikirleriyle Türkiye'de muhafazakâr kadın hareketinin önünü açmış ve başörtüsü yasağı gibi konuların siyasal gündemin merkezine taşınmasına katkı sağlamıştır. Özellikle 1980 sonrası Refah Partisi ve daha sonra AK Parti çizgisinde ilerleyen siyasal hareketler, Şenler’in başlattığı bu kültürel ve ideolojik dönüşümden beslenmişlerdir.
Romanları, özellikle "Huzur Sokağı", bu fikirlerin geniş kitlelere ulaşmasında önemli bir araç olmuştur. Bu roman, dindar bir genç kadının modernleşme baskılarına karşı direnişini konu alarak hem muhafazakâr okuyucular hem de siyasetçiler için bir ilham kaynağı olmuştur.
Farklı Kesimlerden Gelen Eleştiriler

Şule Yüksel Şenler’in başlattığı türban akımı, muhafazakâr camiada büyük bir kabul görmesine rağmen, farklı toplumsal ve ideolojik kesimlerden ciddi eleştiriler aldı.
Laik çevreler, türbanın dini bir inanç göstergesi olmanın ötesinde, siyasal bir meydan okuma olduğunu savundu. Türbanın üniversitelerde, kamu kurumlarında kullanılmasının laikliğe aykırı olduğu, devletin tarafsızlığına zarar verdiği öne sürüldü. Bu anlayış, özellikle 1997’deki 28 Şubat post-modern darbesi sırasında zirveye çıktı ve başörtüsü yasakları ağır şekilde uygulandı.
Feminist kesimler, bazıları Şenler’in savunduğu örtünme biçimini kadınların özgürleşmesi olarak değerlendirse de, büyük bir kısmı türbanın ataerkil baskıyı meşrulaştıran bir simge olduğunu savundu. Kadının bedenine yönelik dini ya da toplumsal kuralların, özgürlükle bağdaşmadığını dile getirdiler.
Öte yandan, bazı geleneksel muhafazakâr çevreler bile Şenler’in modernize türban stilini “fazla dikkat çekici” ya da “Batılı özentisi” olarak yorumlayarak eleştirdi. Onlara göre Şenler’in önerdiği tarz, geleneksel tesettür anlayışından sapmalar içeriyordu.
Tüm bu eleştirilere rağmen Şule Yüksel Şenler’in geliştirdiği türban akımı, Türkiye’de kadının hem inancını hem de siyasi duruşunu ifade ettiği bir sembol haline gelmiş, özellikle AK Parti döneminde başörtüsünün kamusal alanda serbest bırakılmasıyla bu sembol daha da güçlenmiştir.
Recep Tayyip Erdoğan ile İlişkisi

Şule Yüksel Şenler’in fikirleri, özellikle Recep Tayyip Erdoğan gibi siyasal İslam çizgisinden gelen liderleri de derinden etkilemiştir. Erdoğan, Şenler’i "bacı Şule" olarak tanımlamış ve onun mücadelesine sık sık atıfta bulunmuştur. Erdoğan, Şenler’in ölümünden sonra yaptığı açıklamada, onun inançları uğruna verdiği mücadeleyi bir "iman ve dava örneği" olarak nitelendirmiştir.
AK Parti’nin iktidara gelişiyle birlikte başörtüsü yasağının kaldırılmasında Şule Yüksel Şenler gibi öncü isimlerin geçmişteki fikir mücadelesinin etkisi yadsınamaz. Bu anlamda Şenler, doğrudan siyaset yapmasa da fikirleriyle Türkiye’de muhafazakâr siyasetin şekillenmesine katkıda bulunmuş, özellikle kadınların siyasi alanda daha görünür hale gelmesinin önünü açmıştır.
Vefatı
Şule Yüksel Şenler, 28 Ağustos 2019’da İstanbul’da vefat etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan cenazesinde hazır bulunarak ona olan saygısını bir kez daha göstermiş, onun mirasını "İslami bilinç uyanışının öncüsü" olarak tanımlamıştır.
Şenler, bugün hâlâ Türkiye’de başörtüsünün kamusal alandaki yeri, kadınların özgürlük alanı ve muhafazakâr kimlik üzerine yapılan tartışmalarda referans verilen önemli figürlerden biridir.