Özgürlüğün İllüzyonu
Modern çağın en büyük paradoksu: Seçenekler çoğaldıkça özgürlüğümüz artıyor mu, yoksa yeni bir labirent mi yaratıyoruz kendimize?
Özgürlüğün günümüzdeki yankısı seçenek çılgınlığı olabilir mi? Sanki seçeneklerimiz arttıkça özgürlükle doğru orantılı hissediyor gibiyiz. Modern insan, sınırsız seçenekler dünyasına programlanmış; fakat bu çokluk, bir özgürlük mü sağlıyor yoksa seçeceğimize odaklanmaktan çok seçim anına mı odaklanmamıza sebep oluyor? Arthur Schopenhauer'un dediği gibi: "İnsan istediğini yapmakta hürdür, fakat ne isteyeceğini öngörmek insanın elinde değildir."
Seçenekler çoğaldıkça, insanın omuzlarındaki karar verme yükü de artar, özgürlük hissi yerini kararsızlığa ve çaresizliğe bırakır. Buridan’ın eşeği paradoksunda olduğu için özgürlüğün bazen karar verememe ve seçim yapamama metaforuna dönüştüğünü izleriz. Bir süpermarket raflarının önünde on farklı marka süte bakarken yaşadığımız o kararsızlık ve tanıdık huzursuzluk hissi aslında çağımızın metaforudur.
Zuboff'un "gözetim kapitalizmi" kavramı, özgürlüğümüze algoritmalar aracılığıyla nasıl ket vurulduğunu gösteren en net örnek aslında. Facebook, Instagram, Google ve hatta Trendyol, Amazon gibi devler, ne yapacağımızı önceden tahmin edip yönlendirerek, neyi beğeneceğimizi bile bize öneri olarak sunarak aslında özgürlük illüzyonumuzu besliyorlar. Aslında özgürlüğümüzü araç olarak kullanan bu düzen içerisinde kullanıcılar için “kişileştirilmiş” gibi gözüken bu yapıda amaç daha çok “nasıl kontrol edebiliriz”e bağlanıyor.
Belki de asıl özgürlük, seçeneklerin azlığında değil çokluğunda ama bu çokluk karşısında kendi sesimizi duymayı başarabilmektedir. Algoritmalar bize ne söylerse söylesin, reklamlar neyi fısıldarsa fısıldasın; gerçek özgürlük, içimizdeki şarkıyı dinlemekten geçiyordur.