Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre, 2024 yılında kanunlarda suç olarak tanımlanan bir fiili işlediği iddiasıyla güvenlik birimlerine getirilen çocuk sayısı 202 bin 785’e ulaştı. Bu sayı, 2023 yılında 178 bin 834’tü. Bir yılda yaşanan yaklaşık yüzde 13’lük artış, çocukların neden suça yöneldiği sorusunu yeniden gündeme getirdi. Konya sokaklarında mikrofon uzattığımız vatandaşlara göre sorunun temelinde aile, çevre ve teknoloji etkileri bulunuyor.
"ÇOCUKLAR SUÇLU DEĞİL, İLGİSİZLİK KURBANI"

Orta yaşlı bir Konya sakini, çocukların suça yönelmesini aile yapısındaki bozulmaya bağlıyor. Vatandaş, “Çocuklar ailenin bozuk olduğundan dolayı, aile çocuğuyla ilgilenmediğinden dolayı suç işliyor. Çocuklar suçlu değildir.” dedi.

Bir diğer görüş ise çocukların teknolojiyle olan bağına dikkat çekiyor. Torun sahibi bir kadın vatandaş, “Oyun alanı yok, çocuklar eve mahkûm. Telefonlarına sarılıyorlar. Orada vurmak, kırmak, dövmek var. Eğitici hiçbir şey kalmadı hayatta.” sözleriyle değerlendiriyor.
16 yaşındaki bir gül satıcısı çocuk ise yaşadıklarının onu suça yaklaştırdığını söylüyor. “Biri gelip beni dövse, benim de aynı şeyi yaşatmak istemem normal. Zorbalığa uğrayan zorba oluyor. Bence çocukları suça sürükleyen şey aile içi şiddet ve ulaşılabilir kesici aletler. Herkesin belinde bir şey var. Asıl satana ceza verilmeli.” dedi.

Bir başka vatandaş ise tehlikeyi daha ciddi bir noktaya, uyuşturucuya bağlıyor. “Uyuşturucu kullanımı Konya’da çok yaygınlaştı. Çocuklar hırsızlığa, gaspa yöneliyor. Ebeveyn gözetimi şart ama sadece aile değil, emniyet ve belediyeler de adım atmalı.” çağrısında bulundu.
CİNAYET İŞLEYEN ÇOCUK YETİŞKİN GİBİ YARGILANMALI MI?
Suça sürüklenen çocuk sayısındaki artış, toplumda yalnızca endişe yaratmakla kalmıyor; aynı zamanda çocukların ağır suçlar işlemesi halinde nasıl yargılanmaları gerektiği sorusunu da gündeme taşıyor. Özellikle Minguzzi cinayeti ve yaşanan benzeri olaylar, çocukların işlediği cinayetlerin toplumsal vicdan üzerindeki etkisini derinleştirdi.
Görüşüne başvurduğumuz bazı vatandaşlar, çocukların yalnızca yaşlarına bakılarak cezai indirimden yararlandırılmasını eleştiriyor. Orta yaş grubundaki bir vatandaş, bir çocuğun ciddi bir suç işlemesi halinde yetişkin bir birey gibi yargılanması gerektiğini savunurken, mevcut uygulamaların çocukları suça teşvik edebileceğini belirtti. Islah evlerinin bazı durumlarda çocuklar için bir “eğitim kampına” dönüşebildiğine, yani suçla bağın kopmak yerine güçlendiğine dikkat çekti.
Benzer bir görüşü paylaşan yaşlı bir kadın, “iyi hal indirimi” gibi uygulamaların ağır suçlar için geçerli olmaması gerektiğini ifade etti. Ona göre, adaletin sağlanabilmesi için cezanın yaşa değil, suçun ağırlığına göre belirlenmesi şart.
Öte yandan, 16 yaşındaki bir genç ise suça sürüklenen çocukların karar alma yetilerinin gelişmemiş olabileceğini ve duygusal hareket ettiklerini belirterek yaşın göz önünde bulundurulması gerektiğini dile getirdi.
Bazı ebeveynler ise çocukların cezai ehliyeti konusunda mevcut yasal düzenlemelerin yetersiz kaldığını ve caydırıcılıktan uzak olduğunu savunuyor. Bu kesime göre, suç işleyen çocuklar yeterince cezalandırılmadıkları için suçu tekrar işlemekten çekinmiyorlar. Bu nedenle yaş sınırının aşağı çekilmesi ya da uygulamaların sertleştirilmesi gerektiği görüşü dile getiriliyor.
Tartışmalı “Suça Sürüklenen Çocuk” Kanunu Üzerine
Türk Ceza Kanunu ve Çocuk Koruma Kanunu çerçevesinde 18 yaşından küçük bireyler “çocuk” sayılıyor ve suç işlemiş olsalar dahi “suça sürüklenen çocuk” kavramı ile farklı ceza uygulamalarına tabi tutuluyor. Bu sistemin temelinde çocuğun gelişim düzeyi ve eğitile bilirliği esas alınırken, kamuoyunda bazı suçlar özellikle cinayet için bu anlayışa karşı çıkan güçlü bir kesim oluşmuş durumda.
Suç oranlarındaki artış, bireysel ve kurumsal sorumlulukları gündeme getirirken, çocuk adalet sisteminin hem rehabilite edici hem de toplum güvenliğini sağlayıcı yönleri yeniden tartışmaya açıldı.
TÜİK verileri yalnızca sayısal bir tablo sunarken, sokaktaki sesler bu rakamların ardındaki sosyal çöküntüyü de gözler önüne seriyor. Aile, devlet, okul, çevre ve medya gibi birçok ayağın birlikte çalışmadığı sürece, artan çocuk suçu grafiği sadece bir istatistik değil, toplumsal alarm olmaya devam edecek.