Konya’da düzenlenen sempozyumda konuşan Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hakan Değirmenci, Türk edebiyatının tarihsel dönüşümünü ve toplumla ilişkisini değerlendirdi.

“Edebiyatın Yüzü ŞİMDİ Topluma Döndü”
Doç. Dr. Değirmenci, Tanzimat öncesinde sanatın, özellikle de edebiyatın, toplumdan oldukça uzak bir düzlemde ilerlediğini hatırlatarak şunları söyledi:
"Tanzimat’a kadar edebiyatın hayata dokunduğunu söylemek zordur. O dönemde edebiyat deyince akla gazeller, mesneviler gelirdi. Ancak bunların insanı anlattığını, topluma yöneldiğini söylemek mümkün değil."
“Tanzimat’la Birlikte Edebiyat Hayata Karıştı”
Değirmenci, Tanzimat dönemi ile birlikte edebiyatın yön değiştirdiğini belirtti:
"Ahmet Mithat Efendiler, Ömer Seyfettinler ve Tanzimat sonrası romancılar, edebiyatı sokağa indirdiler. Tarlabaşı’ndan Tepebaşı’na, Beyoğlu’ndan aşağıya uzanan semtlerde de insanların yaşadığını, orada da atan kalpler olduğunu bize ilk kez hissettirdiler."
Bu dönemde romanın ve hikâyenin, insanın gerçek yaşamına ışık tuttuğunu dile getiren Değirmenci, “Edebiyat artık sadece saray çevresinin değil, toplumun da sesi haline geldi." dedi.
“Toplumcu Gerçekçiler Halkın Hikâyesini Yazdı”
Cumhuriyet dönemiyle birlikte edebiyatın daha da genişlediğini anlatan Değirmenci, özellikle toplumcu gerçekçi şairlerin edebiyatı halkın dili haline getirdiğininin altını çizdi:
"Anadoluculuk hareketiyle birlikte 1960’lar ve 70’lerde edebiyat, tamamen halka ulaşan, halkı anlatan, halkı merkeze alan bir hale geldi. Artık edebiyat halkın hikâyesini yazıyordu."
"Bugün Edebiyat, Toplumun Nabzını Tutuyor"
1980 sonrası postmodern dönemde bireysel temaların ön planda olduğuna değinen Değirmenci, buna rağmen günümüz Türk edebiyatının yeniden topluma yöneldiğini ifade etti:
"Evet, postmodern dönemle birlikte bir miktar duraklama oldu ama bugün Türk edebiyatı geçmişe göre çok daha fazla hayata, insana ve topluma dokunmaktadır. Artık edebiyat, toplumun nabzını tutuyor."