Sofraların vazgeçilmezi, en temel yaşam kaynağı olan içme suyu, son bir yılda gelen fahiş zamlarla adeta bir "lüks tüketim" ürününe dönüştü. Markasına göre fiyatı 135 TL'den başlayıp 190 TL'ye kadar çıkan 19 litrelik damacana sular, vatandaşın bütçesini delip geçiyor.
Yapılan araştırmalar, fahiş fiyatların arkasındaki acımasız kâr marjını gözler önüne seriyor:
Satılan suyun maliyetinin, toplam fiyat içindeki payı yalnızca %1 ila %3 arasında.
Yani, 150 TL'ye satılan bir damacananın içindeki suyun gerçek maliyeti, en fazla 3 TL.
Geriye kalan 147 lira ise ambalaj, nakliye, personel giderleri ve fahiş kâr olarak vatandaşın cebinden çıkıyor.
İstanbul Sucular ve Meşrubatçılar Esnaf Odası'nın belirlediği resmi tarifeye göre, İstanbul’da 19 litrelik damacananın en fazla 110 liradan satılması gerekiyor. Ancak bu tarifeye uyan neredeyse hiçbir büyük marka yok. Oda Başkanı Ahmet Turan Akkaya, isyanını şu sözlerle dile getirdi:
"Hiçbir gerekçe yokken yapılan zamları kabul etmiyoruz. Markaları Ticaret Bakanlığı'na şikâyet ettik."
Oda Başkanı Akkaya'ya göre, bu fahiş fiyatların arkasındaki en büyük neden, sektörün yabancı firmaların kontrolüne geçmiş olması: "Pazarda yerli markalar neredeyse yok. İçme suyu gibi stratejik bir ürünün yabancı şirketlerin kontrolünde olması, hem fiyat açısından manipülasyona açık bir durum. 22 su firması yabancıların. Pazarın önemli bölümünü ellerinde tutuyorlar."
Sektör temsilcileri, Rekabet Kurumu'nun kestiği cezaların da "devede kulak" kaldığını ve firmaların "sessiz bir kartel düzeni" içinde ortak fiyat belirlediğini öne sürüyor.
RESTORANLARDA VURGUN DAHA DA BÜYÜK
Fahiş fiyat sorunu, restoranlarda daha da büyüyor. Kimi yerde 330 ml'lik küçük bir şişe suyun fiyatı 90 liraya kadar çıkabiliyor. Geçtiğimiz günlerde Aksaray'da, iki küçük suya 170 lira hesap yazan bir restorana, şikayet üzerine ceza kesildiği ve Bakanlığın ülke çapında denetim başlattığı belirtildi.